Haftaya
Londra’ya gitmeden, Nisan ayı sonunda biteceğini bildiğim Pera Müzesindeki Alberto
Giacometti sergisini görmek istiyordum. Güneşli ama serin güzel bir
İstanbul gününde Kadıköy’den vapurla Karaköy’e geçtik. Pera’ya çıkmadan önce
İstanbul Modern Müzesindeki Mehmet Güleryüz sergisini gezmeye
karar verdik.
İstanbul
Modern’in düzenlediği “Ressam ve Resim:
Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, sanatçının 1960’lı yıllardan 2010’lu
yıllara uzanan kariyerinin bir dökümü niteliğinde.
1938 yılında doğan sanatçının
hayat hikâyesini, içinden geçtiği farklı koşulları ve hakkında yazılanları bir
araya getiren zengin bir biyografi duvarıyla başlayan sergi, 1960’lı yıllardan
bugüne kadar uzanan desen, resim, heykel, gravür eserlerini bir araya
getiriyor. Kronolojik bir akışla sunulan sergi, ressamın iç dünyasını anlamaya
yönelik kendisinin kaleme aldığı metinlerle zenginleşiyor. Çizgi ve desen
konusunda kendine özgü bir üslubu olan Mehmet Güleryüz’ün 1980’li yıllarda daha
canlı renklerle ama yine çok güçlü fırça darbeleriyle yaptığı resimleri
görüyoruz. Küçük eskiz defterlerinde desenlerinin ne kadar güçlü olduğu daha
net ortaya çıkıyor. Aslında tüm eserlerinde sert, eleştirisel bir tavrı olduğunu
çok güzel hissettiriyor bize.
Sanatçının
tiyatro ile de uğraştığını bilmiyordum. Gençliğinde aktif bir tiyatro oyuncusu
olarak sahneye çıkan sanatçının tiyatro ile görsel sanatlar arasında kurduğu
yakın bağ, “Kafkas Tebeşir Dairesi” gibi eserlerinde ortaya çıkıyor.
28
Haziran’a kadar sürecek sergi çok güzel düzenlenmiş, kaçırmamak gerek.
İkinci
durak “Alberto Giacometti Retrospektifi”.
İnce, uzun, sıkışmış, yassılmış küçük kafalı heykellerin
yaratıcısı Giacometti, 1901 yılında İsviçre’nin İtalya sınırında bir köyde
doğmuş. Babası, Art-İzlenimci ressam Giovanni
Giacometti’nin etkisi ile resim yapmaya başlamış. Serginin ilk bölümünde daha
çok aile bireylerinin poz verdiği bu resimleri görüyoruz. Cenevre’de Güzel Sanatlar Okulu'nda sanat eğitimini bitirdikten sonra
Paris’e gitmiş ve heykele ağırlık vermeye başlamış.
Serginin ikinci
bölümünde ise çoğunluğu 1950-1960 yılları arasında gerçekleştirilmiş,
sanatçının dünya algısını geliştirdiği ve gerçeği olduğu gibi değil de gördüğü
gibi yansıttığı olgunluk dönemi yapıtları yer alıyor. İnsan figürü üstüne çok
yoğun biçimde çalıştığı dönemin eserleri bunlar.
Son bölümde ise
Giacometti’nin yaşadığı kent olan Paris’in sokaklarını, kafelerini, atölyesini
ya da karısı Annette’in dairesi gibi daha özel yerleri de çizdiği
litografilerini görüyoruz.
1961 yılında
yaptığı “Yürüyen Adam” heykeli 2010 yılında yapılan müzayede de 104 milyon
dolara satılarak tüm zamanların en yüksek fiyata satılan heykeli olarak rekor
kırmıştır. 1966 yılında hayata gözlerini yummuş olan Giacometti’nin sergisi 24
Nisan’da bitiyor, kaçırmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder