22 Mart 2015

Müze Keyfi


Haftaya Londra’ya gitmeden, Nisan ayı sonunda biteceğini bildiğim Pera Müzesindeki Alberto Giacometti sergisini görmek istiyordum. Güneşli ama serin güzel bir İstanbul gününde Kadıköy’den vapurla Karaköy’e geçtik. Pera’ya çıkmadan önce İstanbul Modern Müzesindeki Mehmet Güleryüz sergisini gezmeye karar verdik.

İstanbul Modern’in düzenlediği “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi”, sanatçının 1960’lı yıllardan 2010’lu yıllara uzanan kariyerinin bir dökümü niteliğinde.

1938 yılında doğan sanatçının hayat hikâyesini, içinden geçtiği farklı koşulları ve hakkında yazılanları bir araya getiren zengin bir biyografi duvarıyla başlayan sergi, 1960’lı yıllardan bugüne kadar uzanan desen, resim, heykel, gravür eserlerini bir araya getiriyor. Kronolojik bir akışla sunulan sergi, ressamın iç dünyasını anlamaya yönelik kendisinin kaleme aldığı metinlerle zenginleşiyor. Çizgi ve desen konusunda kendine özgü bir üslubu olan Mehmet Güleryüz’ün 1980’li yıllarda daha canlı renklerle ama yine çok güçlü fırça darbeleriyle yaptığı resimleri görüyoruz. Küçük eskiz defterlerinde desenlerinin ne kadar güçlü olduğu daha net ortaya çıkıyor. Aslında tüm eserlerinde sert, eleştirisel bir tavrı olduğunu çok güzel hissettiriyor bize.

Sanatçının tiyatro ile de uğraştığını bilmiyordum. Gençliğinde aktif bir tiyatro oyuncusu olarak sahneye çıkan sanatçının tiyatro ile görsel sanatlar arasında kurduğu yakın bağ, “Kafkas Tebeşir Dairesi” gibi eserlerinde ortaya çıkıyor.

28 Haziran’a kadar sürecek sergi çok güzel düzenlenmiş, kaçırmamak gerek.

İkinci durak “Alberto Giacometti Retrospektifi”.


İnce, uzun, sıkışmış, yassılmış küçük kafalı heykellerin yaratıcısı Giacometti, 1901 yılında İsviçre’nin İtalya sınırında bir köyde doğmuş.  Babası, Art-İzlenimci ressam Giovanni Giacometti’nin etkisi ile resim yapmaya başlamış. Serginin ilk bölümünde daha çok aile bireylerinin poz verdiği bu resimleri görüyoruz. Cenevre’de Güzel Sanatlar Okulu'nda sanat eğitimini bitirdikten sonra Paris’e gitmiş ve heykele ağırlık vermeye başlamış.
Serginin ikinci bölümünde ise çoğunluğu 1950-1960 yılları arasında gerçekleştirilmiş, sanatçının dünya algısını geliştirdiği ve gerçeği olduğu gibi değil de gördüğü gibi yansıttığı olgunluk dönemi yapıtları yer alıyor. İnsan figürü üstüne çok yoğun biçimde çalıştığı dönemin eserleri bunlar.



Son bölümde ise Giacometti’nin yaşadığı kent olan Paris’in sokaklarını, kafelerini, atölyesini ya da karısı Annette’in dairesi gibi daha özel yerleri de çizdiği litografilerini görüyoruz.


1961 yılında yaptığı “Yürüyen Adam” heykeli 2010 yılında yapılan müzayede de 104 milyon dolara satılarak tüm zamanların en yüksek fiyata satılan heykeli olarak rekor kırmıştır. 1966 yılında hayata gözlerini yummuş olan Giacometti’nin sergisi 24 Nisan’da bitiyor, kaçırmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder