Tam beş yıl olmuş
Londra’ya son geldiğimizden bu yana. Uzun ev arayışlarından sonra, “whatsapp”
sağolsun, Pınar ile yazışmalarımız sonucu tarih değiştirip, bilet ve vize
ayarlamaları yapıp kendimizi Ali’nin evinde bulduk. Daha önce hiç görmediğimiz
bölge “Canary Wharf”. İlginç bir tesadüf aynı Brisbane gibi, evimiz nehir
kenarında ve 44 katlı cam bir gökdelenin yedinci katında ve karşımızda finans
merkezi var. Fotoğraftaki uzun bina yeni apartmanımız.
Gatewick’ten gelip
çok konuşan güvenlikten anahtarı alıp içeri girince evin her tarafında pembe kâğıtlara
yazılmış Ali’nin küçük notları ile karşılaştık. Sağolsun bizim için çok
uğraşmış, ama hepsi çok faydalı oldu. Birer kahve içip, Ali’nin boşalttığı
dolaplara yerleştik ( sanırım dönünce onun işi daha zor olacak, bize yer açsın
diye her şeyi bir yerlere tıkıştırmış). Açık mutfağı olan bir salon, bir yatak
odası ve banyodan oluşan şirin küçük bir ev. Bir öğrenci evinden çok daha
fazlası var, kocaman bir televizyonu, her türlü elektrikli mutfak aleti,
tabağı, çanağı var. Üstelik ev tertemiz, buzdolabı da dolu.
Hava gride olsa
pencereden dışarıya bakınca suyu görmek farklı bir enerji veriyor bana. Gerçi
Thames nehri de Brisbane nehri gibi mavi değil, kahverengimsi koyu bir yeşil,
ama olsun hep bir devinim var camın önünde. Brisbane’de nehirde çok tekne
trafiği olurdu, burada ise tam karşımda kocaman banka binalarının altına
saplananmış gibi gözüken nehrin üstündeki köprüden devamlı kırmızı trenler
geçiyor. DLR metro hattının “Canary Wharf” durağı pencereden gözüküyormuş
meğerse.
Ali’nin çizdiği
planları elimize alıp önce yeni marketimiz “Tesco”yu, sonra da metro durağının
altındaki alışveriş merkezini keşfettik. Buradaki “M&S Market”i görünce
dayanamayıp Pazar kahvaltısı için bir şeyler alıp geldik.
Akşam karşımızdaki
otelin “Spice” isimli Hint lokantasına gittik. Çok kalabalık değildi ama
yemekler lezzetli idi. Sabah altıda uyanmanın verdiği yorgunlukla televizyon
karşısında uyuyakalmışız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder