30 Mart 2015

28.03.2015 Cumartesi

Tam beş yıl olmuş Londra’ya son geldiğimizden bu yana. Uzun ev arayışlarından sonra, “whatsapp” sağolsun, Pınar ile yazışmalarımız sonucu tarih değiştirip, bilet ve vize ayarlamaları yapıp kendimizi Ali’nin evinde bulduk. Daha önce hiç görmediğimiz bölge “Canary Wharf”. İlginç bir tesadüf aynı Brisbane gibi, evimiz nehir kenarında ve 44 katlı cam bir gökdelenin yedinci katında ve karşımızda finans merkezi var. Fotoğraftaki uzun bina yeni apartmanımız.



Gatewick’ten gelip çok konuşan güvenlikten anahtarı alıp içeri girince evin her tarafında pembe kâğıtlara yazılmış Ali’nin küçük notları ile karşılaştık. Sağolsun bizim için çok uğraşmış, ama hepsi çok faydalı oldu. Birer kahve içip, Ali’nin boşalttığı dolaplara yerleştik ( sanırım dönünce onun işi daha zor olacak, bize yer açsın diye her şeyi bir yerlere tıkıştırmış). Açık mutfağı olan bir salon, bir yatak odası ve banyodan oluşan şirin küçük bir ev. Bir öğrenci evinden çok daha fazlası var, kocaman bir televizyonu, her türlü elektrikli mutfak aleti, tabağı, çanağı var. Üstelik ev tertemiz, buzdolabı da dolu.

Hava gride olsa pencereden dışarıya bakınca suyu görmek farklı bir enerji veriyor bana. Gerçi Thames nehri de Brisbane nehri gibi mavi değil, kahverengimsi koyu bir yeşil, ama olsun hep bir devinim var camın önünde. Brisbane’de nehirde çok tekne trafiği olurdu, burada ise tam karşımda kocaman banka binalarının altına saplananmış gibi gözüken nehrin üstündeki köprüden devamlı kırmızı trenler geçiyor. DLR metro hattının “Canary Wharf” durağı pencereden gözüküyormuş meğerse.


Ali’nin çizdiği planları elimize alıp önce yeni marketimiz “Tesco”yu, sonra da metro durağının altındaki alışveriş merkezini keşfettik. Buradaki “M&S Market”i görünce dayanamayıp Pazar kahvaltısı için bir şeyler alıp geldik.

Akşam karşımızdaki otelin “Spice” isimli Hint lokantasına gittik. Çok kalabalık değildi ama yemekler lezzetli idi. Sabah altıda uyanmanın verdiği yorgunlukla televizyon karşısında uyuyakalmışız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder