4 Kasım sabahı New
York’tan Las Vegas’a uçtuk. Uçak altı saat sürdü, biraz uzun geldi..
Otelimiz “New York
– New York”. Gitmeyi planlayıp gidemediğimiz Özgürlük Heykeli otelimizin önünde
tüm heybeti ile yerini almış. Bir gün evvel New York sokaklarında gördüğümüz NY
ile özdeşleşmiş bazı binaların kopyalarından oluşmuş otel binaları. Otele girer
girmez kumar makineleri karşılıyor bizi, aynı havaalanında olduğu gibi.
Odamıza
çıktığımızda penceremizin önünden geçen otele ait “roller coaster”dan gelen
çığlıklar çok hoşumuza gitti. Pencereden aşağı baktığımda kumar oynamaktan
sıkılanların havuza girip güneşlendiğini gördüm.
Biraz dinlenip
akşamın ilk ışıkları yanmaya başlayınca meşhur “Las Vegas Strip ” de dolaşmaya
çıktık. 7 kilometre uzunluğundaki Las Vegas bulvarında farklı mimarileri ile
yer alan otel ve kumarhaneler bölgesi. Amerika’nın en çok turist çeken
bölgesinde 65000 yatak kapasitesi olduğu söyleniyor.
Her otel dışarıdan
o kadar görkemli ve ilgi çekici ki hepsine girmek istedik. Hemen otelin
arkasında Pamuk Prensesin şatosu gibi, kırmızı ve mavi kuleleri olan beyaz bir
şato görünümündeki “Excalibur”a girdik. İçeriye girince her otel birbirine
benziyor gibi. Tabii ki dekorasyonları farklı ama hepsindeki uçsuz bucaksız
kumar salonu aynı makinelerle dolu olduğundan ve her birinden ayrı ses ve
ışıklar geldiğinden salonun dekorasyonu fark edilmiyor bile. Yine biz kumar
oynamadığımız için daha çok dikkat ettik, kumar için orada olanlar sanırım ne
otelin içine ne de dışına dikkat ediyordur. Hemen bir makineye 5 dolar koyup
deneyelim şansımızı dedik ama oyunu anlayana kadar para gitti.
Birbirlerine tren
geçişi olan Excalibur – Luxor – Mandalay arasında kalmaya karar verip, Mısır
piramidi şeklinde yapılmış olan Luxor’a geçtik. Dışarıdan siyah cam bir piramit
şeklinde olan otelin girişinde kocaman bir sfenks ve koruyucusu olan iki Anibus
(çakal başlı tanrıları) karşıladı bizi. Otelin iç tasarımıda dışı kadar
etkileyici idi. Mandalay ise çok mütevazı kaldı bunların yanında, ama
yemeğimizi açık büfesinde yedik.
İlk günün sonunda
izlenimlerim şöyle; 27 yıl önce geldiğimiz Las Vegas çok büyümüş. O kadar çok
otel yapılmış ve hepsinin o kadar çok odası var ki acaba doluluk oranı nedir
diye merak ettik.
Çok zenginleşmiş;
bildiğimiz bütün lüks markaların mağazaları var. Eskiden sadece hediyelik eşya
mağazaları vardı.
Her otelde hızlıca yemek
yenebilen yerler olduğu gibi 3-4 tanede şık lokanta var.
Sokaklarda karşıdan
karşıya geçmek ancak üst geçitlerle mümkün. Bunlara çıkmak için hem yürüyen
merdiven hem de asansörler var.
Tam bir ışıklı
hayal dünyası, arkasında acıklı hikâyeler yaşanıyordur muhakkak ama dış
görünüşü rengârenk, gözalıcı, görkemli, muhteşem…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder