Bugün tam bir
hafta oldu Avustralya’dan döneli. 9 Şubat doğum günüm olduğundan bu hafta dolu
dolu geçti. Önce Pazar günü Begüm evinde parti verdi.
Çarşamba Mehmet
ve Gül ile Eftelya Balık Lokantasına gittik. Perşembe öğlende annemle yine
Midpoint’e gittik. Bu yemeklerin dışında bol bol telefonla konuştum. Salı,
Çarşamba zaten karlı ve soğuktu ama diğer günlerde hep gri bir gökyüzüne
uyandık. Brisbane’de iken, sıcaktan bunaldığımda “yaz mı daha iyi kış mı” mukayesesi yapmaya
çalışıyordum hep, böylece 35 dereceden 5 dereceye gelince canlı canlı yaşadım.
Ama yine de karar veremedim işin doğrusu. Sabah güneşle uyanmak çok güzel bir
enerji veriyor insana, günü uzun yaşamak, akşamüstü açık havada spor yapabilmek
çok güzel. Ama öğlen dışarı çıktığında ter içinde kalmak, terleyince saçının
makyajının bozulması, güneşten kaçmak için girdiğin mağazada klimadan üşümek
veya evde hep klima ile yaşamak hoş değil. Kış’a gelince, hep üşüyorsun, kat
kat giyiniyorsun, sokakta yürürken çizmen çamur oluyor, başına şapka taktığın
için saçın bozuluyor. Kar yağınca romantik oluyorsun hoşuna gidiyor ama
sonrasında onun pisliği günlerce temizlenmiyor, işe gidenler yolda kalıyor,
balkondaki çiçeklerin donuyor. En iyisi hep ilkbahar olan yerde mi yaşamak? Ama
o da çok monoton olmaz mı??
Sonunda
değişiklik ve dört mevsimi yaşayabilmenin hayatımıza heyecan kattığına, sıcağı
ile soğuğu ile mevsimlerin kendine has özellikleri olduğuna ama tatminsiz
insanoğlunun şikâyet etmeyi sevdiğine karar verdim. En iyisi yaşadığın anın
tadını çıkarmayı öğrenmek. Gri günler olacak ki güneşin değerini anlayalım,
üşüyeceğiz ki sıcak güzelmiş diyelim. Hayat bu işte..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder