13 Şubat 2015

Hoşbulduk Istanbul

Bugün tam bir hafta oldu Avustralya’dan döneli. 9 Şubat doğum günüm olduğundan bu hafta dolu dolu geçti. Önce Pazar günü Begüm evinde parti verdi.



Pazartesi bizim kızlarla Fenerbahçe Midpoint’te öğlen yemek yedik.




Çarşamba Mehmet ve Gül ile Eftelya Balık Lokantasına gittik. Perşembe öğlende annemle yine Midpoint’e gittik. Bu yemeklerin dışında bol bol telefonla konuştum. Salı, Çarşamba zaten karlı ve soğuktu ama diğer günlerde hep gri bir gökyüzüne uyandık. Brisbane’de iken, sıcaktan bunaldığımda  “yaz mı daha iyi kış mı” mukayesesi yapmaya çalışıyordum hep, böylece 35 dereceden 5 dereceye gelince canlı canlı yaşadım. Ama yine de karar veremedim işin doğrusu. Sabah güneşle uyanmak çok güzel bir enerji veriyor insana, günü uzun yaşamak, akşamüstü açık havada spor yapabilmek çok güzel. Ama öğlen dışarı çıktığında ter içinde kalmak, terleyince saçının makyajının bozulması, güneşten kaçmak için girdiğin mağazada klimadan üşümek veya evde hep klima ile yaşamak hoş değil. Kış’a gelince, hep üşüyorsun, kat kat giyiniyorsun, sokakta yürürken çizmen çamur oluyor, başına şapka taktığın için saçın bozuluyor. Kar yağınca romantik oluyorsun hoşuna gidiyor ama sonrasında onun pisliği günlerce temizlenmiyor, işe gidenler yolda kalıyor, balkondaki çiçeklerin donuyor. En iyisi hep ilkbahar olan yerde mi yaşamak? Ama o da çok monoton olmaz mı??

Sonunda değişiklik ve dört mevsimi yaşayabilmenin hayatımıza heyecan kattığına, sıcağı ile soğuğu ile mevsimlerin kendine has özellikleri olduğuna ama tatminsiz insanoğlunun şikâyet etmeyi sevdiğine karar verdim. En iyisi yaşadığın anın tadını çıkarmayı öğrenmek. Gri günler olacak ki güneşin değerini anlayalım, üşüyeceğiz ki sıcak güzelmiş diyelim. Hayat bu işte..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder