17 Ocak 2015

16.01.2015 Cuma

Sabah sekizde uyandığımızda evin içi güneş dolmuştu. Pencereden bakınca önümüzdeki gökdelenlerin kenarlarından nehri görebildim. Akşam karanlığında anlamamışım meğerse Brisbane Nehrine paralel üçüncü gökdelenmişiz. Bizim apartman 74 katlı, önümüzdekiler yaklaşık 50 katlı. Biz 24. katta oturduğumuzdan manzaramız çok az, yine de aradan nehri ve de köprüyü görmek hoş oluyor. Yatak odası penceremiz ise doğuya bakıyor ve şehri görüyor. O tarafta gökdelen olmadığından önümüz daha açık.
Evimiz çok şirin. Yatak odası, salon ve açık mutfaktan oluşuyor. Planı çok güzel, birkaç tane gömme dolabı var, hatta birinin içine çamaşır ve kurutma makinesi saklanmış.
Evi keşfedip, bavulları açıp, kahvaltı yaptıktan sonra dışarı çıktığımızda bir anda sıcaktan çarpıldık. Sıfır dereceli kış mevsiminden 36 dereceli nemli bir yaz mevsimine geçmek pek kolay olmayacak sanırım.
Yürüyerek üniversiteye gidip hem de etrafı keşfetmeye karar verdik. Aslında yol 15 dakika ama terlememek için yavaş yürüdüğümüzden daha uzun sürdü. Botanik Bahçesinin kenarında geniş bir arazi üstünde kurulmuş QUT(Queensland University of Technology). Çok modern binalar, Botanik bahçesini kıskanmışçasına bakımlı bahçeler ve kenarından geçen nehirle güzel bir kampus. (Yerleşke, külliye – hangisini beğenirseniz)

Süleyman’ın işi bitince okul sınırları içinde kalan “Old Government House”u gezdik. 1859 yılında İngiltere Kraliçesi Viktoria bu bölgede “Queensland” isimli yeni bir koloni kurulmasına karar verir ve Sir George Ferguson Bowen’ı buraya Vali olarak atar.  Haritada da göreceğiniz gibi Avustralya’nın kuzeybatı bölgesi hâlâ bu isimle adlandırılmaktadır.



1862 yılında tamamlanan bu bina Valinin konutu ve çalışma ofisi olarak kullanılmış. Geçtiğimiz yıllarda yenilenen bina müze olarak kullanılmakta.



Farklı yollar deneyerek eve döndüğümüzde saat beş olmuştu. Biraz dinlenip spor salonuna indik. Yorgunluğumuzu havuzda attıktan sonra eve çıkıp giyindik. Nehir boyunca evlerin önünden giden geniş bir yürüme yolundan yürüyerek kıyı boyunca sıralanmış lokantaların hangisinde yiyeceğimize karar vermeye çalışırken gördüğümüz manzarada çok hoşumuza gitti. Sanırım içinden su geçen şehirler hep bana güzel geliyor.



Sonunda “Cha Cha Char”da birer biftek yiyip, Cuma akşamı partileri için şık giyinmiş gençlerin arasından yürüyerek eve döndük.

İlk gün için oldukça çok şey yapmışız, sanırım bu sefer “jetlag” problemimiz olmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder