Sabah sekizde
uyandığımızda evin içi güneş dolmuştu. Pencereden bakınca önümüzdeki
gökdelenlerin kenarlarından nehri görebildim. Akşam karanlığında anlamamışım
meğerse Brisbane Nehrine paralel üçüncü gökdelenmişiz. Bizim apartman 74 katlı,
önümüzdekiler yaklaşık 50 katlı. Biz 24. katta oturduğumuzdan manzaramız çok
az, yine de aradan nehri ve de köprüyü görmek hoş oluyor. Yatak odası
penceremiz ise doğuya bakıyor ve şehri görüyor. O tarafta gökdelen olmadığından
önümüz daha açık.
Evimiz çok şirin.
Yatak odası, salon ve açık mutfaktan oluşuyor. Planı çok güzel, birkaç tane
gömme dolabı var, hatta birinin içine çamaşır ve kurutma makinesi saklanmış.
Evi keşfedip,
bavulları açıp, kahvaltı yaptıktan sonra dışarı çıktığımızda bir anda sıcaktan
çarpıldık. Sıfır dereceli kış mevsiminden 36 dereceli nemli bir yaz mevsimine
geçmek pek kolay olmayacak sanırım.
Yürüyerek
üniversiteye gidip hem de etrafı keşfetmeye karar verdik. Aslında yol 15 dakika
ama terlememek için yavaş yürüdüğümüzden daha uzun sürdü. Botanik Bahçesinin
kenarında geniş bir arazi üstünde kurulmuş QUT(Queensland University of
Technology). Çok modern binalar, Botanik bahçesini kıskanmışçasına bakımlı
bahçeler ve kenarından geçen nehirle güzel bir kampus. (Yerleşke, külliye –
hangisini beğenirseniz)
Süleyman’ın işi
bitince okul sınırları içinde kalan “Old Government House”u gezdik. 1859
yılında İngiltere Kraliçesi Viktoria bu bölgede “Queensland” isimli yeni bir
koloni kurulmasına karar verir ve Sir George Ferguson Bowen’ı buraya Vali
olarak atar. Haritada da
göreceğiniz gibi Avustralya’nın kuzeybatı bölgesi hâlâ bu isimle adlandırılmaktadır.
1862 yılında tamamlanan bu
bina Valinin konutu ve çalışma ofisi olarak kullanılmış. Geçtiğimiz yıllarda
yenilenen bina müze olarak kullanılmakta.
Farklı yollar
deneyerek eve döndüğümüzde saat beş olmuştu. Biraz dinlenip spor salonuna
indik. Yorgunluğumuzu havuzda attıktan sonra eve çıkıp giyindik. Nehir boyunca
evlerin önünden giden geniş bir yürüme yolundan yürüyerek kıyı boyunca
sıralanmış lokantaların hangisinde yiyeceğimize karar vermeye çalışırken
gördüğümüz manzarada çok hoşumuza gitti. Sanırım içinden su geçen şehirler hep
bana güzel geliyor.
Sonunda “Cha Cha
Char”da birer biftek yiyip, Cuma akşamı partileri için şık giyinmiş gençlerin
arasından yürüyerek eve döndük.
İlk gün için
oldukça çok şey yapmışız, sanırım bu sefer “jetlag” problemimiz olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder