21 Ocak 2015

21.01.2015 Çarşamba

Geldiğimden beri en büyük sorunum internet. Oturduğumuz evde günlük 1GB internet kotamız var ve her öğlen yenileniyor. Ne yapıyorum bilmiyorum ama kullanmaya başladıktan iki saat sonra günlük kotanızın yüzde seksenini kullandınız, onun için internet hızınız düşürülmüştür diye bir mesaj alıyorum. Buda beni sinir ediyor, hele Türkiye’de ve Amerika’da evde veya dışarıda limitsiz kullanmaya alışmışken. Burada Starbucks’ta bile ancak içecek bir şey alırsan sana bir şifre veriyorlar ve maksimum bir saat o şifre ile bağlı kalabiliyorsun.
Bu yüzden bu sabah Süleyman ile birlikte üniversite’ye gittim. Öğlene kadar keyifli çalıştıktan sonra beraber yemek yedik ve yemekten sonra da hemen okulun bitişiğindeki Botanik bahçesinde gezindik. Brisbane Tropikal iklime sahip olduğundan bizdekilerden çok farklı ağaçlar var. Hele “Banyan” ağaçlarının heybetleri karşısında hayrete düştük.


Bu ağaçlar Hindistan orijinli.  Hintli tüccarlar kocaman gölgesinden yararlanmak için bu ağacın altında tezgâh kurarlarmış, bu yüzden Hint lisanında tüccar anlamına gelen “banyan” ismi İngilizler tarafından bu ağaçlara verilmiş. Hindu inanışına göre Brahma öldüğünde bir Banyan ağacına dönüşmüş ve ruhu bu ağaçlarda yaşıyor, bundan dolayı ağaç ne kadar büyüse de hiç kesmezlermiş. Ağaç da bir şekilde kendini korumaya alıyor, kuvvetlenen dalları kırılmasın diye aşağıya yeni kökler sarkıtıyor ve bunlar toprağa değdiğinde, sertleşip dalı destekliyor.  1870’lerde Avustralya’ya getirilmiş bu ağaçları şehrin çoğu meydanında da görmek mümkün.
Ne olduğunu bilmiyorum ama görünce şaşkına döndüğüm diğer bir bitkide bu oldu.


Tam çıkarken gördüğümüz yavrularını korumaya çalışan bu kuş ailesi bizden zarar gelmeyeceğini anlayınca fotoğraf çekmemize izin verdiler.


Türkiye ile 8 saat farkımız olduğundan çocuklarımın uyanmasını beklemek için yine biraz çalıştık. Konuşmalarımızı yapıp eve döndük.
Spor yaptıktan sonra akşam yemeği için South Bank bölgesinde yani nehrin karşı kıyısında bir Çin Lokantasına gitmeyi planladık. Belediyenin şehrin merkezinde ring seferi yapan bedava bir kırmızı otobüsü, nehirde ise yine ring seferi yapan bedava bir kırmızı teknesi var. İskelede evimize yürüyerek 3-4 dakika olduğundan bu tekne ile karşıya geçmeye karar verdik. Nehrin kıyısında yürürken yolun temizliği dikkatimizi çekti. İstanbul’da sahilde yürürken görmeye alışık olduğumuz çekirdek kabukları veya sakız kalıntıları yok, ne bir pet şişe, ne de bir çöp. Çok üzüldük memleketimizin pisliğine. Ama sanırım bu ülkede çekirdek yok!!
Oysa nehir kenarındaki bu yürüyüş yolunda yürüyenler, bisiklete binenler, kıyı boyunca sıralanmış lokanta ve barlara gelenler, karşı kıyıda değişik bölgelere giden teknelerin kalktığı üç ayrı iskeleye gelenler var. Yani gün boyu yoğun bir bölge. Ama her yer tertemiz. İnsanlar birbirine saygılı. Bedava tekneye binmek için bile kuyruğa biniyorlar, çoğusuda şık giyinmiş belli ki ya bu kıyıda bir şeyler yemiş evine gidiyor ya da karşı kıyıya yemeğe gidiyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder