Bugün “Avustralya Günü”. Nasıl başlamış bu gün diye biraz araştırdım. Kısaca;
1770 yılında James Cook Avustralya'nın doğu sahillerinde yolculuk yapmış, bölgenin haritasını çıkarmış, “New South Wales” adını verdiği bölgeyi Britanya topraklarına kattığını ilan etmiş. Seferler sonucu yapılan keşifler, kıtanın sömürüsü için, hızla mahkûmların ve tutukluların işçi olarak çalıştırıldığı kolonilerin kurulmasını sağlamış. Britanya Denizaşırı Kolonileri kıtada ilk kez New South Wales kolonisi ile 26 Ocak 1788'de Kaptan Arthur Philip tarafından Port Jackson’da bir yerleşim yeri oluşturulması ile başlamış. Bu tarih daha sonra Avustralya'nın ulusal günü ilan edilmiş (Australia Day). Bazı yerlerde bunun “istila günü” olduğu düşünülüp kutlanmamış. Bütün eyaletlerin bunu kabul etmesi 1935 yılına kadar sürmüş. 1994 yılında ise 26 Ocak resmi tatil olarak ilan edilmiş.
1 Ocak 1901’de tüm kolonilerin birleşmesi ile Britanya Krallığın yönetiminde Avustralya Kraliyet Devleti kurulur. Avustralya ve Birleşik Krallık arasındaki birçok yasal bağlantı, Avustralya'nın 1942 yılında, “1931 Westminister Yasası”nı kabul etmesi ile resmen son bulmuş. Buna rağmen Avustralyalı seçmenler 1999'daki referandumda % 55 çoğunlukla cumhuriyet yönetimine geçmeyi reddetmişler. Bugün ülke hâlen sembolik olarak Kraliçe II. Elizabeth’e bağlı anayasal monarşik parlamenter bir sistemle yönetilmekte.
Bu sene 26 Ocak Pazartesi’ye rastladığından haftasonu ile birleştirip tatile gidenler olmuş. Televizyonda gösterdiğine göre, genelde her şehirde eğlenceler düzenleniyor, insanlar piknik yapmaya veya sahilde denize girmeye gidiyor, akşamları havai fişek gösterileri oluyor. Brisbane’de “Australia Day” kutlamaları South Bank’te olacak diye bizde oraya gittik. Parka girişte asılan programa bakınca meğerse üç günlük bir program yapıldığını ve havai fişek gösterilerinin dün akşam olduğunu görüp üzüldük. Parkın içinde 4 farklı sahne kurulmuştu ve konserler vardı. Ayrıca sahilde kurulmuş tezgâhlarda farklı hediyelik eşyalar satılıyordu. İnsanlar çimenlerde güneşleniyorlar, barbekü alanlarında piknik yapıyorlardı. Tam bir panayır görünümü vardı, ama kaos yoktu. Keyifli idi.
Yorulunca gelen tekneyle şehre döndük. Teknede iken nehrin renginin çok kahverengi olduğunu düşündük. Bu şehrin can damarı, sosyal hayatına, görünüşüne, güzelliğine büyük katkısı olan nehir neden bu renk? Her sabah penceremden bakınca suyu görmek hoşuma gidiyor ama hep kirli gibi. Biz nehrin denize döküldüğü bölgeden de oldukça uzağız, nehir genelde de dalgasız, sanırım çok derin değil bu yüzden rengi kahverengi.
Dinlenip akşam sahilde yemeğe gitmeye gidince komik bir sürprizle karşılaştık. Lokantaların çoğu kapalıydı. İnsanlar bütün gün dışarıda olunca kimse akşam gelmiyor diye erken kapatırlarmış meğerse. “Jade Budha”da nadir açık lokantalardan biriydi, tenha olması işimize yaradı, nehir kenarındaki güzel bir masaya oturup balığımızı yedik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder