Bu gün alışveriş
günü. Londra’da “High Street Shopping”, yani ana cadde alışverişi çok yaygın.
Bilhassa Oxford street ve Regent Street’de yan yana sıralanmış Avrupa ve
Amerika modasına yön veren tüm markaların mağazalarını bulmak mümkün. Üstelik mağazalar
büyük olduğundan, bir tanesini bile dolaşmak vakit alıyor. Selfridges,
Debenhams, John Lewis, Marks&Spencer gibi katlı mağazalara girince ise
vakit uçup gidiyor ve içlerindeki ürün çokluğundan başınız dönüyor. Ama bu gün bana
ilginç gelen şey ise mağazalardaki satış elemanlarının iyi İngilizce
konuşamaması oldu. Uzakdoğulu turistlerin çokluğundan çoğu mağazada onlarla
konuşabilecek satış elemanları genelde oluyor. En komiği de bazı Çinli
turistlerin bavulla alışverişe çıkmalarıydı. Londra oldukçada pahalı bir şehir,
bu kadar çok ne alıyorlar merak ettim.
Kaldırımların kalabalığı
ise inanılmaz. Her milletten insan var. Merak ediyorum, yürüyenlerin yüzde kaçı
İngiliz. Caddeler ise iki katlı kırmızı otobüsler ve siyah taksilerle dolu.
Piccadilly Street
yönüne sapınca kalabalık biraz azalıyor. Peşpeşe iki kitapçıdan, Waterstone ve
Hatchard, sonra çayları ile ünlü “Fortnum & Mason”da vakit geçirmek
alışverişten sıkılanlar için ideal.
Sanırım Londra’da
dünyanın tüm markalarına ait mağazaları bulmak mümkün, Amerika bile bu kadar
zengin değildir. Lokanta açısından da aynı şey doğru, dünyadaki tüm mutfaklara
ait lokantalara rastlamak mümkün. İngiliz mutfağı zengin bir mutfak olmasa da
Londra’da her zaman lezzetli yemek bulmak mümkün. Bu gün dinlenmek içim
girdiğim “Cafe Concerto”da ki çikolatalı kruvasan gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder