Bu güzel günde
biraz keyif yapıp, havanın ve yeşilliğin tadına varmak istedik. Kahvaltıdan
sonra 10 – 15 dakikalık bir metro ile Lonra’nın kuzeyinde “Hampstead”e gittik. Bir
zamanlar Lord Byron, John Keats, D.H.Lawrence gibi sanatçıların yaşadığı küçük,
şirin, sessiz, sakin bir kasaba burası. Daracık şirin sokaklarında güzel
bahçeli evler, küçük antikacılar görmek mümkün. Buranın asıl özelliği ise çok
büyük bir parkı olması. Londra’ya çok yakın olduğundan “Countryside in the City”
diye reklamı yapılan “Hampstead Heat” isimli parkın 324 hektar büyüklüğünde
olduğu yazıyordu bir yerlerde. İçinde 30 civarı göl bulunan bu yeşillikte
herkes çok mutlu gözüküyordu; kimisi koşuyor, kimisi yüzüyor, kimisi balık
tutuyor, kimisi piknik yapıyor, kimisi de sadece çimenlere uzanmış gökyüzünü
seyrediyordu.
Parkın tek yükseltisi olan “Parliament Hill”den güzel bir Londra silueti görülüyor.
Biraz ilerideki içinde Karl Marx’ın mezarının bulunduğu “Highland Cemetery”e de gitmeye niyetlenmiştik ama çimenlerde uzanıp, ördekleri seyretmek daha cazip geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder