Bugün müze günü.. Yine turist oldum.. Boynumda fotoğraf makinem
yürümeye başladım.. Sonbaharda güneşin ışınlarının eğimi o kadar güzel ki,
gördüğüm her şeyi fotoğraflayarak ilerledim. İlk durak “National Museum of Women in the ARTS”. Dünyanın her bölgesinden
kadın sanatçıların eserlerinin yer aldığı bir müze, New York Avenue üzerindeki Magdelena
Abakanowicz’nin “ Walking Figures” adlı heykeli ile karşılıyor sizi.
Müzenin binası 1907 yılında Mason tapınağı olarak
yapılmış. 1983 yılında satın alınan bina uzun bir renovasyondan sonra müzeye
dönüşmüş. Onaltıncı yüzyıldan günümüze kadar eserleri kapsayan müzeyi gezince
sadece bildiğim, sanatçı Frida Kahlo oldu. “SelfPortrait dedicated to Leon
Trotsky” , sanatçının 1937 yılında Rusya’dan sürgün edilen Troçki’yi evinde misafir ettiği dönem yaptığı bir resim.
Kısa bir öğlen yemeği ve hızlı bir “Chinatown” turundan
sonra sırada aynı binada yer alan “National
Portrait Gallery” ve “American Art
Museum”. Yapımı uzun yıllar süren bu görkemli bina 1865 yılında Abraham
Lincoln’un başkan seçildiğinde kutlama balosu yapıldıktan iki yıl sonra müze
olarak halka açılır.
Müzenin bahçesindeki Roy Lichtenstein’a ait “Modern Head” isimli heykelin bir hikâyesi var. Sanatçının ölümünden bir yıl önce, 1996 yılında Dünya Ticaret Merkezin’e bir sokak ilerideki “Battery Park”a konan bu heykel 9/11 saldırılarından ufak tefek sıyrıklarla kurtulur, çevredeki yeniden onarım çalışmalarından zarar görmemesi için 2001 yılının Kasım ayında buraya getirilir.
Müzenin bahçesindeki Roy Lichtenstein’a ait “Modern Head” isimli heykelin bir hikâyesi var. Sanatçının ölümünden bir yıl önce, 1996 yılında Dünya Ticaret Merkezin’e bir sokak ilerideki “Battery Park”a konan bu heykel 9/11 saldırılarından ufak tefek sıyrıklarla kurtulur, çevredeki yeniden onarım çalışmalarından zarar görmemesi için 2001 yılının Kasım ayında buraya getirilir.
Amerikan başkanlarının portrelerinin yer aldığı bölüm pek
ilgimi çekmese de “Face Value: Portraiture in the Age of Abstraction” çok ama
çok güzeldi, ne yazık ki fotoğraf çekmek yasaktı. “Time Covers the 1960s” ise o
yıllarda Time dergisi kapağı için çizilmiş grafikler veya dergi kapağından
etkilenip resim yapmış ressamların eserlerinden oluşan güzel bir sergiydi.
Lichtenstein’ın 1968 yılında yaptığı “Robert Kennedy” resmi, efsanevi müzik
grubu Beatles’ın heykelleri muhteşemdi.
“American art Museum” tarafında ise ikinci kattaki “Modernism”
ve “Impressionism” bölümleri en çok ilgimi çeken bölümler oldu; Roy Lichtenstein,
Georgia O’Keffee, Arthur Dove hep sevdiğim isimler.. Şubat ayına kadar sürecek
olan Richard Estes’ sergisine geldiğimde artık ayakta duracak halim kalmamıştı.
Müzenin muhteşem bahçesinde (üstü cam ile kaplı içinde kocaman ağaçları ve kafeteryası
olan yer (museum courtyard)) dinlenmeme rağmen, sergiyi istediğim gibi
gezemeyeceğime karar verince metro ile eve döndüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder