31 Ekim 2014

30.10.2014 Perşembe

Benim gibi harita ve yön bilgisi zayıf olan bir insan için Washington DC’de yaşamak çok kolay oldu. Çünkü kuzeyden güneye caddeler sayılarla, doğudan batıya caddeler ise rakamlarla isimlendirilmiş. Bunun en güzel tarafı sokak ismi öğrenmek zorunda değilsin. Diğer güzel tarafı ise; yanlış bir yöne de gidiyorsan en fazla bir blok yürümüş oluyorsun, yine dönüp yolunu bulabiliyorsun. Birde arada eğri giden bulvarlar oluyor. Bunların bizim dik giden caddelerle kesiştiği yuvarlak meydanlar çıkıyor karşınıza, bizim “Dupont Circle” gibi. Bu bulvarlar genelde kestirme oluyor ama karıştırmamak için girmeyebilirsin onlara.
Yani anlayacağınız dikdörtgenlere bölünmüş şehrin planını L’Enfant tam benim gibilere göre yapmış. 15 yıl evvel Virginia’da yaşarken böyle değildi. Devamlı sokak adı ezberlerdim. İki de bir kaybolurdum. Allahtan çok iyi bir haritam vardı, yolun kenarına arabayı park eder yönümü bulur sonra devam ederdim. Üstelik bu sefer arabamda yok.
Kongre Potomac Nehri kıyısında bir başşehir kurulmasına karar verdiğinde, 1791 yılında George Washington Fransa doğumlu Amerikalı Mimar Pierre Charles L’Enfant’ı görevlendirir. Şehir sıfırdan kurulacağı için meclis, başkanlık sarayı, bakanlıklar planlanan dikdörtgenler üzerine yerleştirilmiş. Zamanla şehir büyürken de bu plana sadık kalınarak değişiklikler yapılmış. Bu yüzden çok muntazam bir şehir, yürüyerek keşfetmesi de çok keyifli.
Güzel bir otobüs sistemi de var şehrin, üstelik durakta yazan tarife saatleri de genelde tutuyor. Ama ben yine de havalar güzel olduğundan genelde yakın yerlere yürüdüm, uzak yerlere giderkende metro kullandım.

Metro sistemi ilk olarak 1976 yılında sadece DC sınırları içinde ve 5 istasyon olarak başlamış. Aradan geçen yıllar içinde Virginia ve Maryland’e de uzanınca istasyon sayısı 91 olmuş. Amerika içinde New York metrosundan sonra en kalabalık metroymuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder