9 Ekim 2014

8.10.2014 Çarşamba


Washington DC tam bir müze cenneti. En önemlileri Smithsonian müzeleri. Smithsonian Enstitüsü, ABD hükümeti tarafından yönetilen bünyesinde 19 müze ve 9 araştırma merkezi bulunduran bir kuruluş. 1846 yılında "bilgiyi artırmak ve yaymak" amacıyla kurulmuş. Bu müzelerin hepsi kendine özgü binalarda “ National Mall”da “Washington Monument” ve “Capitol Hill” arasında sıralanır. Bazıları; “National Air and Space Musuem”, “National Museum of Natural History”, “Freer Gallery”, “American Art museum”,…..

Tabii ki, Smithsonian’ların dışında başka bir sürü müze var. Ben bugün “National Gallery of Art”a gittim. Müze birbirine tünellerle bağlı üç ayrı binadan oluşuyor. Üçüncü cadde ile yedinci cadde arasına kurulmuş ve önünde yeşillikler içinde gizlenmiş heykelleri barındıran “Sculpture Garden” var. Benim en sevdiğim bölüm, modern resimlerin bulunduğu doğu binasıdır ki, ne yazık ki renovasyonda imiş. Rönesans resimlerini istemeyip, Empresyonist'lerin çoğunlukta olduğu bölüme girdim. Binanın içi o kadar aydınlık, yüksek tavanlı, her şey o kadar düzenli ki, keyifle dolaşıyorsun. Monet, Van Gogh, Degas, Gauguin, Renoir,… Sanırım en sevdiğim dönem, 1800’lerin sonu 1900’lerin başı. Bizim müzelerde böyle bir uygulama var mı bilmiyorum ama üç ayrı salonda üç hanım yapmaya çalıştıkları resmin önüne şövalesini kurmuş bakarak resim yapıyordu. Bir grup okul öğrencisi de öğretmenleri onlara bazı resimleri anlattıktan sonra yerlere oturup istediği resmi çizmeye başladı.
Bu kattın son bölümü geçici sergilere ayrılmış. Amerikalı sanatçı “Andrew Wyeth”ın “ Looking out, Looking in” isimli suluboya eserler sergisi vardı. Fotoğraf çekmek yasak olduğu için girişteki posterini çektim. 1947’de bu resmi ile ünlenmiş. Bu sergide de genelde pencereden görünen manzara resimleri vardı. 1917 – 2006 arası yaşamış ve genelde suluboya çalışmış bir ressam. En bilinen eseri ise NewYork MoMa’daki “Christina’s World”.

Alt kata inince Degas’ın “Little Dancer” heykelini yapmadan önce hazırlık amacıyla yaptığı onlarca balerin heykeli sergisi var. Tabii duvarlarda da Degas’ın balerin tabloları.

DC’de müzeler ücretsiz, onun için bir müzeye girip istediğin kadar kalıp, gerisini sonra da gelip gezebilirsin. Belki de bu yüzden müzeler genelde kalabalık. Bilhassa hafta sonları aileler çocuklarını getiriyor, onlara hitap edecek o kadar çok müze var ki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder