Çarşamba günü “Phillips Collection”u gezip çok zevk almıştım. Perşembe günüde yine bizim bölgedeki “Heurich House Museum”a gittim. Aynı dönemlerde, aynı bölgede yaşamış iki insanın evlerinin bu kadar farklı olabileceğini hiç düşünememiştim. Gerçi dışarıdan bakınca bile ikisi çok çok farklıydı. Duncan Phillips’in (1886 –1966) evi ne kadar sade ve elegan duruyorsa, Christian Heurich’in (1842 – 1945) evi o kadar korkutucu bir şato görünümünde. Farklı iki hayat hikayesini peşpeşe öğrenmek benim için çok enteresan oldu.
Phillips hakkında Çarşamba günü yazmıştım. Heurich bir Alman göçmeni. 15 yaşında annesini ve babasını kaybettikten iki yıl sonra Amerika’ya geliyor. Babasının da bira imalathanesi olduğundan birkaç yerde çalışıp Amerikan tarzı bira yapmayı öğreniyor, sonra Washington’a gelip kendiside bir fabrika kuruyor. İlk evliliğini zengin bir Amerikalıyla yapıyor. Eşi evin yerini satın alıyor, ama kısa zamanda ölüyor. İkinci evliliğinde de eşi erken ölüyor. 56 yaşındayken üçüncü defa 33 yaşında biriyle evleniyor, 4 çocukları oluyor ve 102 yaşına kadar bu evde mutlu yaşıyor.
Heurich, sıfırdan zengin olmuş ve bu zenginliğini evinin her köşesinde gösterebilmek için çok çaba harcamış. Evde 31 oda ve 15 şömine var. Viktorya stili, koyu renk duvarlar, koyu renk perdeler, ceviz oymalı kapılar, yüksek tavanlar ama hepsi boyalı süslü. Yani bol şatafatlı karanlık bir ev. 1892 – 1894 yılları arasında inşa edilmiş bu evde zamanının ileri teknolojisi kullanılmış. Elektrik o zamanlar Washington’da yeni olduğundan avizelerde ampuller var ama sık sık kesintiler olduğundan aynı avizede gerektiğinde mum konulabilecek yerler de var. Asansör yeni olmasına rağmen dört katlı evin asansörü var. 15 şöminesi olmasına rağmen hiç kullanılmamış çünkü çok iyi bir kalorifer sistemi var. Ve tamamen yangına karşı dayanıklı olsun diye bol beton ve çelik kullanılarak yapılmış. Ama evde hiç sanat eseri yok.
Duncan Phillips ise zaten zengin bir ailede doğmuş. Evin içi de dışı gibi çok sade, aydınlık ve şık, en şatafatlı şey müzik odasındaki kuyruklu piyano. Tabii burası artık müze olduğundan hiç eşya yok ama müze katalogundaki fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla çok sade döşenmiş, evin süsü sadece duvardaki resimlermiş. Bu da Duncan Phillips'in evi.
Heurich’den sonra oğlu bira fabrikasını 1956 yılına kadar yönetmiş ama reklam verebilen büyük şirketler karşısında dayanamayınca, kapatmaya karar vermiş. Şimdi fabrikanın yerinde şehrin sanat merkezi olan “Kennedy Center” yer almakta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder